- Ürün Özellikleri
- Ödeme Seçenekleri
- Yorumlar (0)
- Tavsiye Et
- Resimler
- Öneri Kutusu
-
31. Özel Sayı - 2025
ZOR BİR DOSYA: BEKTAŞÎLİK
“Kavranması, üzerinde konuşulması ve yorumlanması en zor tarikat hangisidir?” diye sorulsa, cevap muhtemelen “Bektaşîlik” olurdu. Bunun, tarihin derinliklerine doğru uzanan bazı makul ve somut sebepleri var:
Evvela, teşekkül devresinin başlangıcı olarak ifade edilen Babaî İsyanı’nın doğduğu siyasî, sosyal ve ekonomik şartların dikkatlice çözümlenmesi, bir müşkül olarak önümüzde duruyor. Erken dönem Osmanlı fetihlerine katılarak Rumeli’ye akın eden ilk Bektaşîlerin -ki o zaman henüz bu isimle anılmıyorlardı- zihin ve ruh dünyası da keza yakından tetkik edilmelidir.
Hayatı tümüyle menkıbelerle örülü durumdaki Hacı Bektâş-ı Velî’nin tarihî bir şahsiyet olarak gerçek portresini çıkarmak, konuyla alâkalı bir başka zorluktur. Dönem kaynaklarında neredeyse kendisine hiç atıf yapılmayan Hacı Bektaş’ın bilahare büründürüldüğü “mitolojik” karakter, hem şahsını hem de adını verdiği tarikatı doğru bir bağlama oturtmayı güçleştirmektedir.
Bektaşîliğin Osmanlı İmparatorluğu’nun vurucu gücü durumundaki Yeniçerilerle bağlantısı ve Osmanlı müesses nizamının dinî algısıyla Bektaşîliğin münasebetleri, odaklanmak gereken bir diğer noktadır. 1826’da devletin nihaî demir yumruğunu yiyinceye kadar tarikatın geçirdiği dönüşümler, aynı zamanda Osmanlı dinî ve siyasî tarihinin de ayrıntılı biçimde okunmasını gerektirmektedir.
Ekonomik kudret bağlamında, Bektaşîliğin kendine has yapısı, onu diğer tarikatlardan ayırmaktadır. Özellikle Osmanlı taşrasındaki dergâh ve tekkelerin aynı zamanda birer iktisadî işletme olduğu düşünüldüğünde, Bektaşîliğin serencamının yüzyıllar içinde siyasetin yanı sıra ekonomik dalgalanmalar eşliğinde de okunması gerektiği görülmektedir.
Bektaşîlik üzerindeki Hurufilik ve Şia etkileriyle tarihî süreç içinde bu unsurların tarikatın şekillenmesinde oynadıkları roller, yine konuyu kavramayı güçleştiren noktalardandır. Klâsik anlamda Şiî inanç dünyası içinde mütalaa edilemeyecek farklılıklar içeren Bektaşîliğin, Anadolu-İran ekseninde nereye oturtulacağı, ciddi bir meseledir.
Hem mensuplarının yaşantısı ve din algısı hem de yüzyıllar içinde oluşan literatür düşünüldüğünde, Bektaşîliğin Sünnî İslâm’a ciddi bir mesafesinin bulunduğu, inkâr edilemez bir hakikattir. Şu durumda, Bektaşîliğin ana akım İslâmî yorumlarla ilişkisi de, çözümlenmesi gereken bir problem olarak karşımızda durmaktadır.
Nihayet, Bektaşîliğin Müslümanların geneli nezdinde “meşkuk” ve “merdud” durumdaki mahfillerle oldukça yakın ilişkiler geliştirmesi (1826’dan sonra masonlarla girilen derin angajmanlar veya son dönemde bazı Bektaşî ileri gelenlerinin İsrail’le aynı karede görünmesi vb.), karşı karşıya bulunulan tablonun ayrıntıları konusunda zihinleri bulandırmaktadır.
Derin Tarih olarak, Bektaşîlik dosyasıyla karşınıza çıkarken, tüm bu ve benzeri zorlukları zihnimizin bir kenarında tutarak çalıştık. Uzman isimlerin yetkin katkılarıyla, manzaranın biraz olsun netleştiğini umuyoruz.
Yeni özel sayılarımızda, hayırla görüşmek dileğiyle...